#Araştırma

Ahmed Zawiti’den Kürt Medyasının Durumu ve Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Siyasi Etkileşimler Üzerine Bir Seminer

Özet

Raman Araştırma ve Danışma Merkezi, 15 Şubat 2022 tarihinde El-Nur Derneği’nin Fatih’teki (İstanbul) merkezinde, El-Cezire kanalının Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) Bürosu Direktörü Ahmed Zawiti’nin konuşmacı olarak katıldığı ve çok sayıda televizyon kanalı temsilcisi, araştırmacı, Suriye Kürt Ulusal Konseyi üyesi ve farklı arka planlara sahip şahsiyetlerin yer aldığı bir seminer düzenlemiştir.

Seminerde konuk Ahmed Zawiti konuşmasını iki ana eksene dayandırmıştır: İlki Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki medya gerçekliği, ikincisi ise son Irak parlamento seçimlerinin ardından Kürtlerin Irak sahnesindeki siyasi etkileşimi.

 

Seminerden Alıntılar

  • Irak’ta 1991 ayaklanmasından önceki dönemde Kürt medyasının deneyimi iki kısma ayrılabilir: Birincisi dağ medyası olarak adlandırılan ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) adına çalışan iki partinin radyo istasyonları üzerinden temsil edilen medya. İkinci kısım ise Bağdat Radyosu’nun Kürtçe bölümüyle temsil edilen medyaydı. Bu bölüm, özellikle sanat ve kültürle ilgili konularda büyük önem arz etmektedir.
  • ·                     1991’deki ayaklanmanın ardından, “niteliksel olmaktan ziyade niceliksel olarak bir medya devrimi şeklinde” bir durum gerçekleşmiştir. Bu aşama iki döneme ayrılabilir. Birinci dönem: “Partilerin kendi medya platformlarına sahip olma aşamasıdır ve bu tür medya 1991’den 2001’e kadar devam etmiş ve partizan nitelikte bir medya olmuştur. 1999’da halkın bu konuda doygunluk aşamasına ulaştığı kaydedilmiştir. İkinci dönem ise sivil medya veya partizan olmayan medya olarak adlandırılmıştır.”
  • Konuşmacı, popülizm olarak tanımladığı bireysel vakaların yoğun bir şekilde haberleştirilmesinde somutlaşan durumun üstesinden gelmede sosyal medyanın “başarısız olduğunu” vurgulamıştır.
  • Bölgedeki medyanın Kürtçe ile sınırlı kalması, diğer uluslardan ve ülkelerden kitlelere hitap edememesi ve sadece Kürtlerin durumuna odaklanması Arap, Türk ve uluslararası kitlelerle iletişim eksikliğine yol açmıştır.
  • Bölge yaklaşık 30 yıldır süren medya zenginliği aşamasını henüz geçememiş, medya söylemini yenileyememiştir ve tekrarların dışında yeni bir şey sunmamaktadır.
  • Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşmiş Milletler’in baskısı altında gerçekleşen bu dönemdeki seçimler, önemli ölçüde hilelere sahne olan önceki seçimlere kıyasla daha adil olmuştur.
  • Irak Federal Mahkemesi, özellikle son dönemde Sayın Hoşyar Zebari ve Irak Kürdistan Bölgesi petrolleri meselesinde Mukteda el-Sadr’a ve özellikle Kürdistan Demokrat Partisi’ne karşı Koordinasyon Çerçevesi lehinde ivedi kararlar alarak hızlandırılmış olumsuz bir rol oynamıştır.
  • Suriye Kürtleri, IKB’nin sorunlarıyla bölge halkından daha fazla uğraşmaktadır. Biz de sizin durumunuzu sizden daha iyi biliyormuşuz gibi görünmeye çalışmaktayız.

İran ve Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesi’nde kendi dillerinde kanallar kurma konusunda bir çekincelerinin olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Ancak bu konuda mevzubahis ülkelerin herhangi bir girişimi de bulunmamaktadır.

Konuşmacının Sunumu

Sayın Ahmed Zawiti’nin çalışmalarına baktığımızda, özellikle konu Enfal operasyonu ve onun acılarıyla ilgili olduğunda, bizatihi yaşadığı acıdan ve gerçeklerden bahsettiğini anlıyoruz. İstanbul’a geldiğinde Raman Araştırma ve Danışma Merkezi’nde kendisini ağırlama fırsatı bulduk ve Irak Federal Mahkemesi’nin IKB’den petrol satışına ilişkin kararı gibi güncel siyasi konuların yanı sıra, zengin medya deneyimi ve Kürt medyasının gerçekliği hakkında bizimle konuşmasını talep ederek kendisinin deneyiminden yararlanmayı umduk.

Konuğumuz sayın Ahmed Zawiti başlangıçta, kendisine bu fırsatı sağladığı için Raman Araştırma ve Danışma Merkezi’ne teşekkür etmiş ve kendi medya deneyimine kısaca değinerek, El-Cezire kanalında yirminci yılını tamamlamak üzere olduğunu ifade etmiş ve bunun öncesinde de 1994-2003 yılları arasında Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki yerel medyada faaliyet gösterdiğini dile getirmiştir. Bu kısa girişin akabinde sayın Zawiti seminerin ana temalarına değinmiştir.

Kürt Medyası:

Konuşmacı, Irak’taki Kürt medyası deneyimini iki döneme ayırmanın mümkün olduğunu, birincisinin 1991 ayaklanmasından önceki dönem olduğunu ve burada iki tür medyanın bulunduğunu belirtmiştir.

Dağ Medyası olarak adlandırılan birinci tür medya: Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) iki partizan yayını tarafından temsil edilmiştir ve gerek cephelerden haberler gerekse IKB’yedeki Kürt gerçekliğiyle ilgili haberler yayımlamıştır.

İkinci tür ise Bağdat Radyosu’nun Kürtçe bölümüyle temsil edilmiştir: Özellikle sanat ve kültürle ilgili konularda çok önemli bir bölümdü. Çünkü devrimci şarkılar yayımlanırdı. “Her şarkı kendi içinde bir devrimdi. Bu yüzden benimle birlikte Tahsin Taha’nın şarkı söylediğini hayal edin, bu şarkıları. Bağdat’ta 8 yıllık İran-Irak savaşı boyunca kimse Saddam Hüseyin’e karşı şarkı söylemedi. Bunu yapabilecek tek kişi oydu ve tüm şarkılarının doğrudan amaçlara sahip bir anlamı vardı ve zaman zaman “Min Tu Navey- Seni İstemiyorum” şarkısı gibi şarkıları bazı mesajları iletmek için istiare dilini kullanırdı. Diğer sanatçılar gibi değildi, örneğin Avrupa’da istediği şarkıyı söyleyebilen Şivan Perwer gibi değildi. Bu örnekler birbirlerinden farklıdır. Tahsin Taha, Baasçılar arasında bulunduğu sırada bu şarkıları Bağdat’ın içinden seslendirmiştir. Bu başlı başına değerli bir çaba ve büyük bir devrimdir. Bağdat Radyosu sanatçılarının her biri, özellikle 1970-1980 yılları arasında önemli birer simgeydi.”

Zawiti, 1991 sonrası ayaklanma hakkında konuşmaya devam ederek, olanları “bir medya devrimi gibi, ancak bu, nitelik değil, nicelik açısından bir devrim” olarak tanımladı.

Bu aşamayı iki döneme ayırdı, birincisi: “Her parti veya örgüt radyo, basılı yayın, televizyon ve dergilere sahipti ve bu tür medya 1991’den 2001’e kadar sürdü ve partizan nitelikte bir medyaydı. 1999’da halkın bundan doygunluk aşamasına ulaştığını anladık. Bu medyadan sorumlu olanlar da bu durumu hissettiler ve medyalarının yapısında ve biçiminde bir değişiklik yapmaya çalıştılar.”

Yukarıda bahsedilenlerin 1999’da yani ikinci dönemde “yeni bir medyanın” ortaya çıkmasına yol açtığını sayın Zawiti şöyle izah etmiştir: Bu sivil medya ya da partizan olmayan medya olarak adlandırılan medyadır, “Bununla birlikte resmi olarak kendilerine bağlı olmayan partilerin medya platformları kurması sonucu bunlar da aslında bağımsız ve tarafsız değildi. Bu tür medyanın varlığı, haber medyası ortaya çıkmaya başlayana kadar bir süre dayanabildi, böylece ‘NRT’ kanalı ortaya çıktı ve daha sonra ‘Rudaw’ ve Kürdistan 24 kanalları kuruldu. Ben bu kanallara haber medyası diyorum çünkü bu yapılar kendilerini El Cezire ve diğer bazı kanallar gibi haber kanalı olarak göstermeye çalıştılar. Ancak bu durumları sadece biçimle sınırlı kaldı.

Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Partizan Kürt Medyasının Genel Bir Değerlendirmesi

Zawiti, uzman ve eleştirmen gözüyle, uydu televizyonu çağına girilmesiyle birlikte ek modern araçların mevcudiyetiyle biçim değiştirmiş gibi görünen Kürt medyasını analiz etmeye devam etti.

Kürt partilerinin bir dizi partizan kanalı var ya da bölgedeki bazı kanallar ana partiler tarafından finanse ediliyorlar. Örneğin KDP medyasının kanalları var: Kürdistan, Zagros ve diğer yerel kanallar gibi. Ancak konuşmacıya göre kitlelerin, aynı partiler tarafından finanse edilse bile, olayları takip etmeleri ve daha geniş bir kitleye ulaşabilmeleri nedeniyle “Rudaw ve Kürdistan 24” kanalları gibi diğer kanallara daha fazla yöneldiği dikkat çekmektedir.

Aynı şekilde görsellik, sunum yöntemi ve diğer görsel unsurlarda yaşanan gelişmelere karşın, genel olarak aynı yayın politikaları sürdürülmüştür. Bu yüzden bahse konu kanallar biçim olarak Arap muadillerine benziyorlardı. Ancak mesajlar açısından, yerelliğe boğularak, yanlış veya abartılı gerçeklik algıları öne sürerek Arap kanalları tecrübesinin tam tersini yapıyorlardı.

“Bu kanalların haber ve içeriğini yönetme konusunda ortaya çıkan bir hataları var. Çünkü format olarak El-Cezire ve El-Arabiya gibi medya kanallarına benziyorlar, ancak mesajlar açısından tam tersini yapıyorlardı. Nasıl diye merak edersek? El-Cezire gibi kendisini kuran devletin iç sorunlarına değinmeyen, öte yandan dünya çapında herhangi bir sorunu ele alıp aktaran ve iç meselelerle ilgili konulardan kaçınan bir kanalla karşılaştırdığımızda bunu fark edeceğiz. Çünkü bu, içerideki halkın/toplumun uyumunu etkiler ve toplumsal bağları güçlendirir. Ancak Irak Kürdistan Bölgesi örneğinde, odak noktası tamamen iç sorunlardır. Bu nedenle vatandaşımız, yıkım, hırsızlık, ihanet, hatta trafik kazaları gibi dünyanın tüm sorunlarını sadece IKB’yede imiş gibi hisseder ve böyle bir algı oluşur, sanki problemler sadece bizdeymiş gibi yansıtılır. Tüm bunlar kamuoyunun anlayışını etkilemektedir. Dolayısıyla bu tür medya, gelişmiş deneyimleri taklit etmek yerine tam tersini yapmıştır. Bu da IKB vatandaşlarının bölgedeki medya deneyimine olan güven ve inançlarını kaybetmelerine neden olmuş, onlar nazarında hâlihazırdaki durumu karanlık bir deneyim hâline getirmiştir. Bu tür medya 2010’dan sonra ortaya çıkmıştır ve hâlen de böyle devam etmektedir.”

2010 sonrası dönem, “sosyal ağ siteleri” temelindeki medya tarafından temsil edilen haber sonrası medya aşaması olan yeni bir medya türüne geçiş özelliğine sahiptir ve burada, dünyadaki çoğu toplumda olduğu gibi, kitleler sosyal medya platformlarını yoğun bir şekilde takip etmeye yönelmiştir. Bu alanda geleneksel kanallar var, ancak resmin bir kısmını sosyal ağ siteleri aracılığıyla daha geniş bir perspektifle aktaran başkaları da var.

Zawiti, sosyal medyanın, kendisine göre somutlaşan popülizm olarak tanımladığı şeyin, bir çocuğun tecavüze uğradığı ve öldürüldüğü bir suç davasında olduğu gibi bireysel vakaları yoğun bir şekilde ele alarak meselelerin üstesinden gelmedeki “başarısızlığını” vurgulamıştır. Örneğin, bir kız çocuğunun tecavüze uğrayıp öldürülmesi olayı, 10 günden fazla gündemde kalmış, olay mahalli birçok kez ziyaret edilmiş, olayın detayları tekrar tekrar anlatılmıştır. Bu da “toplumu ciddi ölçüde etkilemiştir.” Yine bölgedeki başlıca partiler arasında uzlaşma sağlanması gibi bir bütün olarak toplumu ilgilendiren konularda kamuoyu oluşturmaya çalışan ve uzlaşma sağlanmaması hâlinde intihar edeceği tehdidinde bulunan bir avukat olan Hakim Goran isimli şahsın olayında da öyle olmuştur. Medya onun girişiminin olumlu yanlarını göstermekle meşguldü ve olaya yaklaşımları, Kürt partileri yakınlaşmazlarsa gerçekten intihar edip etmeyeceğine dair sorular sormaktı! Bu daha fazla hüsran, bölünme ve umutsuzluk anlamına geliyordu. Keza ailevi problemlerde de benzer bir tutum takınılmakta ve “bu tip abartılı haberler toplumun gereğinden fazla gerginleşmesine yol açmaktadır.”

IKB’nin Türkiye, Irak, İran ve Suriye arasında coğrafi bir geçiş koridoru olduğunu hatırlatan Zawiti, bakıldığında bölge haritasının coğrafi olarak karmaşık, dar ve küçük olduğunun fark edildiğini ifade etmiştir. Bu koridor 100 yıldır savaşların acısını çekmektedir ve dolayısıyla komşu ülkelerdeki tüm bu çatışmalar sırasında coğrafi ve siyasi açıdan karmaşık olan bu noktayı istikrar içinde tutabilmek büyük bir başarıdır. Dolayısıyla Zawiti’ye göre medya, sorumluluk üstlenerek, “Kürt medyası bu gerçeği kitlelere bu şekilde aktarabildi mi?” diye sorgulamalıdır.

Konuk devamında şöyle konuştu: “Çevrenizdeki çatışmanın tüm bölgede yoğunlaştığını görüyorsunuz, peki Kürt medyası Kürt gerçekliğinin dışındaki bu krizleri nerede haberleştiriyor?”

Umulanın aksine, bu medya sanki farkında olmadan, Kürt toplumunun zihninde melankoli ve karanlığa saplanmış kolektif bir imaj oluşturma görevini üstlenmiş gibi, telkinlerde bulunan veya olumsuz kanaatler oluşturan mesajlar iletmektedir. Konuşmacı, Irak Kürdistan Bölgesi’nin iç sorunlarına aşırı odaklanmanın “Kürt kamuoyuna olumsuz bir mesaj gönderdiğine” dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ise dolaylı olarak vatandaşın zihinsel imajının oluşumuna olumsuz yansımakta, onu en yozlaşmış deneyimin kendi bölgesindeki deneyim olduğuna, en büyük hırsızların bölge politikacıları olduğuna, en çok ihanete uğrayanların Kürtler olduğuna ve benzeri şeylere inanmaya itiyor, Kürt medya söyleminin kitlelerin bilinçaltında oluşturduğu şey budur.”

Bu nedenle Zawiti medyanın “bu durumun farkında olması ve Irak Kürdistan Bölgesi dışındaki yerlere, oraların kayıplarına ve sorunlarına bakması ve bunları Kürt kamuoyuna iletmesi” gerektiğini de sözlerine ekledi.

Konuşmacı, görüşlerinin kanıtı bağlamında, göç dosyası ve Avrupa Birliği sınırlarında mahsur kalanlarla nasıl başa çıkılacağına ve ilgili istatistiklerin nasıl takip edileceğine değinerek Kürt medyası tarafından göz ardı edilen birtakım soruları gündeme getirdi: “Irak Kürdistan Bölgesi’nin durumu Irak’ın durumundan daha mı kötü? Belarus ve Polonya sınırlarına kaçanların yüzde 70’i neden bizim bölgemizden geliyor? Göçmenler arasında bulunan Suriyelilerin yüzdesi bile daha düşüktü. Bu Suriye’nin durumunun Irak Kürdistan Bölgesi’nin durumundan daha iyi olduğu anlamına mı geliyor?”

Zawiti yukarıda anlatılanlardan yola çıkarak şu sonuca varıyor: ‘‘Medya söylemi IKB gerçeğini o kadar karanlık bir hâle getirdi ki insanlar arasındaki aidiyet duygusunu ortadan kaldırdı. Birileri savaştan kaçabilir, bu normaldir. Ancak IKB’den kaçanlardan hatırladıklarım farklı bir noktaya işaret ediyor. Örneğin yabancı kanallardan birine çıkan ve Belarus’taki göçmenler arasında yer alan altın tüccarının durumu savaştan kaçan insanların durumu ile aynı değil. Bu kişi ile Kuzeydoğu Suriye veya Şengal’den savaş nedeniyle kaçmak zorunda kalan insanların durumu aynı değil.’’

Kürt Medyasının Diğer Sorunları ve Çözüm Önerileri

Konuşmacı, Kürt medyasının başka birçok sorunu olduğunu belirterek çözüm önerilerini şu şekilde sıraladı:

  • Medyanın Kürtçe ile sınırlı kalması ve diğer milletlerden ve ülkelerden izleyicilere hitap edememesi, sadece Kürtlerin durumuna odaklanması Arap, Türk ve uluslararası izleyicilerle iletişim eksikliğine yol açmıştır. Medyanın bu tek dilli yaklaşımının ve yerelleşmiş söyleminin üstesinden gelmek ve vizyonu genişletmek için “Diğer dillerde yayın yapan Kürt medya kurumlarının kurulmasına çalışılmalıdır. Ayrıca kurulacak bu medya kurumlarını uluslararası kanallar seviyesine getirecek standartlar benimsenmelidir. Aksi takdirde Arap, Türk ve Fars izleyiciler onları takip etmeyecektir.”
  • Yaklaşık 30 yıldır süren medya bolluğu döneminin aşılamaması, medya söyleminin yenilenmemesi, tekrarlar dışında yeni bir şey sunul(a)maması büyük problemlere işaret etmektedir. “Kürt medyası için harcanan fonlar en büyük uluslararası kanallara harcanan paralardan daha fazla olduğu için medya çabalarının birleştirilmeye ve örgütlenmeye ihtiyacı var. Ancak şu an Kürt medyası plansız ve dağınık çabalar içerisindedir ve bu da boşa giden emek manasına geliyor.’’
  • Bölge sendikasında yaklaşık 8.000 gazeteci ve ayrıca sendika dışı pek çok gazeteci olduğu halde IKB’de gazetecilerin çok ciddi bir çabası söz konusu değildir. Bu nedenle, Kürt gazetecilerin önde gelenlerinin etkili uluslararası kanallara erişmesi ve bu kanallarda kendilerini geliştirmeleri için çabalamaları gerekmektedir.

Medyanın gelişimine ilişkin tartışma bağlamında ortaya çıkan diğer öneriler şunlardır:

  • Gazeteciliğin mesleki sorumluluğuna uygun olarak çalışmak, profesyonellik ve sosyal sorumluluk arasında denge kurmak, kamu güvenliği ve yasal engeller konusuna saygı duymak.
  • Medyanın görevinin herhangi bir ülkede toplumsal barışı inşa etmek olduğunu kastetmiyoruz; medyanın misyonu ve sorumluluğu, mesleki standartlar yoluyla o toplumda güvenlik ve barışı korumaktır.
  • Peşmerge bölgelerine gidip oradan canlı yayın yapmak gibi IŞİD ile mücadele ederken yaşadığımız durumları etkili bir şekilde planlamak ve üstesinden gelmek.
  • Kürt gazetecilerin önde gelenlerinin etkili uluslararası kanallara erişimi için çalışmak. Böylece bu kanallarda kendilerini geliştirebilirler.

Irak’ta Siyasi Durum

Seçimlerden sonra Irak hükümetinin kurulması sorunu, Irak sahnesinde tekrarlanan sorunlardan biridir. Sık sık yazdım; Seçimleri yapmayı başarıyoruz ancak sonuçlarını sahada uygulamayı başaramıyoruz. Çünkü seçimler insanların oy kullandığı, katıldığı ve sonuçların açıklandığı formalitelerdir, ancak daha sonra uygulamada kilitleniyoruz. Seçimlerin Irak sorununa bir çözüm bulabileceğini düşünmüyorum. Bana göre Irak’taki durum seçimlerin gerçek bir faydasının olmadığı ileri bir kaos aşamasına ulaşmıştır. Seçimlere dair hiçbir umudumuz kalmadı ve bunun kanıtı da Iraklıların %70’inin sandığa gitmemiş olmasıdır. Bu siyasi süreçten memnun olmayan büyük bir insan kitlesi var ve bu kitle her zaman gergin olacak ve değişim arayacaktır.

Amerika ve Birleşmiş Milletler’in baskısı altında yapılan bu dönem seçimleri, büyük seçim hilelerine sahne olan öncekilerden daha adil olarak nitelendirilse de Sadr hareketinin hükümeti kurması nedeniyle 2003’ten sonra Irak’ta en zor aşamalarına girmiş olan siyasi süreci istikrara kavuşturamamıştır. Koordinasyon Çerçevesi süreci engellemeye çabalayacaktır. Şayet Koordinasyon Çerçevesi hükümeti kurmaya kalkışırsa Sadr hareketi bunu engellemeye çalışacaktır. Bu vakıa içerisinde, Amerika’nın rolüne ek olarak İran da siyasi süreci kontrol etmede birinci role sahip olacaktır, özellikle de Amerika’nın Irak’taki siyasi gerçekliği değiştirmek için birkaç bölge ülkesinden -Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye- oluşan bölgesel bir eksen oluşturma girişimi, İran ekseninin etkisine karşı durma çabasında olacak ve bu konu önemli bir noktaya bağlanacaktır; Amerika ve İran arasındaki nükleer müzakerelerin geleceği. İnanıyorum ki belirli bir anlaşmaya varırlarsa Amerika, Irak’a müdahale etmemesi ya da müdahalesini azaltması için İran’a bazı koşullar dayatacaktır.

Bu gerçeklik içerisinde Irak Federal Mahkemesi, özellikle son dönemde Sayın Hoşyar Zebari ve IKB petrolleri dosyalarında hızlı bir şekilde Mukteda El Sadr’ın partisi ve özellikle Kürdistan Demokrat Partisi aleyhine Koordinasyon Çerçevesi lehine kararlar alarak olumsuz bir rol oynamıştır. Federal Mahkeme’nin gelecekteki adaylar hakkında başka kararlar vereceğini de göz ardı etmiyoruz. Benim şahsi kanaatimce, Cumhurbaşkanlığı konusu Kürtleri ileri seviyelere taşıyacak kadar önemli değil ki Kürdistan Demokrat Partisi ile Kürdistan Yurtseverler Birliği arasında bir çatışmaya dönüşsün. Nitekim görüldü ki hem Sayın Hoşyar Zebari, hem de Sayın Berhem Salih’in yaptıkları propaganda konuşmaları ve açıklamalar, sırf Sünni ve Şii Arapların oylarını elde etmek için Kürt taleplerinden vazgeçmeye hazır oldukları mesajını taşıyordu. Örneğin, Berhem Salih’ın mevcut koşullara göre 2005 anayasası üzerinde anayasa değişikliği yapılmasına ilişkin açıklaması, esasen IKB için zararlı olacaktır.

IKB bu durumdan -Bağdat’ın baskılarından- ve Federal Mahkeme’nin yaptıklarından, bölgesel ve uluslararası destekle, özellikle de Washington ve Türkiye’nin desteğiyle kurtulabilir. Nitekim Sayın Mesud Barzani, Bağdat’taki siyasi süreci dondurup geri çekilme kararı alabilir, Bağdat’ın istediğini yapmasına izin verebilir ve mevcut durum bir çatışmaya dönüşebilir. Ama eğer tek başlarına kaldıklarında, en önemli soru şu olacaktır: Bağdat’a karşı nasıl dimdik durabilecekler? Bu önemli bir konudur, özellikle de Kürtler birlik içinde değilken.

Katılımcıların Katkıları

Araştırmacıların ve medya profesyonellerinin aşağıdaki gibi sorunlara odaklanmaları gerekmektedir:

  • Medya içinde: İçerik haricinde görsel kimlik renklerinde taklit konusu çözülmelidir.
  • Cezai suçlar ve diğerleri gibi hassas konular profesyonel ve toplumu rahatsız etmeyecek bir şekilde ele alınmalıdır.
  • Komşu topluluklara kendi dillerinde hitap edilmelidir, çünkü güncel durumu ve Kürt meselelerini onlara kendi dillerinde aktarmak önemli olduğu kadar, Kürtler hakkında sadece silah ve savaşla ilgili olmayan, kültürleri, dilleri ve sanatlarıyla ilgili bir imajın aktarılması da önemlidir.
  • Bölgede medya ve siyasi süreci geliştirme arzusu yönünde olumlu gelişmeler bulunmakta, genel olarak Kürt söylemi gelişmiş ülkelerle karşılaştırma fikrini medyada ve kurumsal düzeyde öne çıkarmaya çalışmaktadır.
  • Irak kurumları, Sayın Hoşyar Zebari örneğinde olduğu gibi, Kürtlerin önemli şahsiyetlerini yıpratmak için kullanılmaktadır.
  • Irak Federal Mahkemesi ne Erbil’de, ne Duhok’ta ne de başka bir bölgede herhangi parti kalmasını tercih etmektedir.
  • Berhem Salih meselesi sadece Kürdistan Demokrat Partisi’nin ısrarının bir sonucu değil, aynı zamanda IŞİD’e karşı oluşturulan Uluslarası Koalisyonun ve ABD’nin ısrarının da bir sonucudur. Çünkü Amerika ve Koalisyon, Berhem Salih Cumhurbaşkanlığında olduğu sürece tüm Irak arenasının İran’a açık olduğuna inanmaktadır. Bu noktadan dolayı KDP bazı taktiksel hatalar yapabilir.
  • Genel jeopolitik meseleye ve İran’ın Irak’a yaklaşımı meselesine gelince, İran KDP adayının cumhurbaşkanlığına ulaşmayı başarması hâlinde bunun sadece partinin başarısı anlamına gelmeyeceğini, aynı zamanda Amerika’nın kazanımı anlamına geleceğini ve bunun İran’ın ulusal güvenliğini tehdit edeceğini düşünmektedir ve meseleye bu açıdan bakmaktadır.
  • Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve Maliye Bakanı Kürtlerden olduğu dönemde dönemde bile Kürtler arasında siyasi arenada problemler eksik olmadı. Irak parlamentosunda yaklaşık 100 Kürt milletvekili varsa ve mesajlarını halka ulaştıramıyorlarsa, ittifaklar kuramıyorlarsa, başarı faktörlerini sağlayamıyorlarsa, bunların hepsi Kürt siyasi faaliyetlerinin eksikliğinden ve Kürtlerin siyasi arenadaki iç çatışmalarından kaynaklanmaktadır.
  • Suriye Kürtleri IKB’nin sorunlarıyla bölge halkından daha fazla ilgilenmekte ve adeta biz sizi sizden daha iyi biliyoruz demektedirler. Bilindiği gibi Kürtlerin bir kısmı PKK yanlısı, büyük bir kısmı KDP yanlısı, daha az bir kısmı ise KYB ve diğer partilerden yana. Suriye devrimi, Suriye halkının birliği ve özgürlüğü ile ilgili olumlu sloganlarla başladığında, bu aslında Kürtler açısından halka ulaşmak ve mesajını dünyaya taşımak için büyük bir fırsat oluşturmuştu. Suriye’de Kürtler kendi başlarına başarısız olmadılar. Dış aktörler, politikalarını Suriye Kürt gerçekliğinin içine yerleştirerek onların başarısızlıklarının nedeni hâline geldiler.
  • Suriye Kürtlerinin Kürt meselesine yaklaşım biçimi: Suriye Kürtleri arasında hamaset anlamında var olan gerçeklik IKB Kürtleri arasında mevcut değil. Ancak bu gerçeklikten de gerektiği gibi yararlanamıyorlar. Aksine bu durum Kürt içi çatışmaları uğrunda istismar ediliyor. Örneğin IKB’deki Kürtler KDP-KYB çatışmasından bıkmış ve sıkılmış durumdadır. Dolayısıyla Suriye Kürtlerinin KDP, KYB ve PKK arasındaki bölünmüşlüğünün nedenlerine dair bir sorgulama her zaman vardır ve bu sorunlu bir sorgulamadır. Neden bu noktaya gelindi? Kürt şahsiyetleri ulusal bir sembol olarak görmekte sorun yok. Ancak bu onların siyasi programlarına tamamen ikna olmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Doğrudan bir deneyimde ve “Dağ Devleti” belgeselini hazırlarken, savaşçıların %60-70’i Suriye Kürdü idi. Onları her yerde görüyorsunuz, pekâlâ bunun Suriyeli Kürtlere ne faydası oldu? Ya da KDP örneğinde, mücadelelerinde ve programlarında KDP, Suriye’deki Kürtlerden çok yararlandı da Suriyeli Kürtler nelerden yararlandı?

Artık sosyal medyada şöyle bir durum yaşıyoruz, örneğin ben Sayın Hoşyar Zebari’nin ekibi hakkında yazdım ve onu eleştirdim. Konu onun şahsıyla değil ekibiyle ilgiliydi, bu yüzden kardeşlerden Suriye Kürtlerinden biri geldi ve Hoşyar Zebari’yi şöyle şöyle bir siyasetçi diye öven bir yorum yazdı. Tabii ki Hoşyar Zebari’den bahsetmiyorum, Zebari’nin zaferinin kaçınılmaz olduğu ve benzeri konularda KDP liderliğine yanlış bilgiler ileten ve bu imajı IKB kamuoyuna aktaran ekibinden bahsediyorum. Mahkeme meselesinde bile ekibi, mahkemenin kararının Hoşyar Bey’in lehine olacağı bilgisini önceden yayarak hata yaptı. Nitekim bu gerçekleşmedi ve hüsrana uğradılar.

Konuşmacıya Yönelik Sorular

  • Örneğin Türkiye, İran ve Suriye’nin Irak Kürdistan Bölgesi’nde bu ülkelerin dillerinde yayın yapan medya kuruluşlarının kurulması konusunda çekinceleri var mı?

Cevap:

İran ve Türkiye’den Irak Kürdistan Bölgesi’nde kendi dillerinde kanallar kurulması konusunda bir çekince olduğunu hiç sanmıyorum. Ne var ki bu konuda herhangi bir girişim de yok. Arap, Türk veya Fars izleyicilere hitap eden güçlü bir Kürt medya kuruluşuna sahip olmak için hiçbir Kürt girişimi yoktur ve bu bölgemiz için çok önemli bir ihtiyaçtır, çünkü sorunumuz esas olarak bu halklarla ilgilidir.

  • ·                       Rudaw kanalı medya seviyesi açısından çok üstün olmasa da başarılı oldu. Sizce başarısının ve Kürt halkı arasında yankı bulmasının sebepleri nelerdir? Konuşma dili Kurmanci lehçesi olduğu için mi başarılı oluyor yoksa başka bir sebep mi var?

Cevap:

Rudaw diğer Kürt medya kanallarına göre çok üstün. Maddi açıdan, insan potansiyeli açısından tüm Kürt kanallarından daha fazla potansiyele sahip. Bununla birlikte Rudaw yeni bir medya söylemi oluşturamıyor ve geleneksel yöntemlerden kendisini kurtaramıyor. Rudaw’a olan yakınlığımdan dolayı şunu biliyorum: Kitlelere ulaşabilmek için heyecan verici bir medya yaratmaları gerektiğini söylüyorlar.

  • 2004 ve 2005’ten sonra Irak Kürdistan Bölgesi’nde Irak Cumhurbaşkanlığının KYB’nin, IKB başkanlığının da KDP’nin olacağı yönünde bir anlaşma vardı. Bu anlaşmanın hangi sebeple sona erdiğini düşünüyorsunuz? KDP’nin şimdi hem Irak Cumhurbaşkanlığını hem de Irak Kürdistan Bölgesi’nin Başkanlığını elde etme arzusu var.  Bunun nedenleri nelerdir?

Cevap:

KDP, Celal Talabani’nin Bağdat’taki varlığına çok önem veriyordu. Talabani’nin Bağdat’taki varlığı önemliydi ve devlet başkanı olarak başarılıydı. Ancak ölümünden sonra bu önem yavaş yavaş sona erdi. Örneğin Fuat Hüseyin ve Berhem Salih aynı düzeyde değildi ve KDP onların cumhurbaşkanlığında bulunmalarına engel olmadı. Ancak en azından KDP’ye danışılacağı umuluyordu. Sorun burada yatıyor. KYB, KDP’ye isteseniz de istemeseniz de Berhem Salih olacak dediğinde, KDP, istişare yoluyla bir aday daha belirleyin ve bu aday KDP’ye karşı olmasın dedi. Kürdistan İslami Birliği ve diğer şahsiyetler için dört sandalye var. Hepsi; “ister KDP’nin adayı olsun ister KYB’nin adayı olsun oyumuzla desteklemeyeceğiz, çünkü bizim bilgimiz ve istişaremiz olmadan aday gösteriliyorlar” dediler.

KDP’nin, Berhem Salih’i neden tamamen reddettiğini bilmiyorum. Ancak iki parti arasında sorun var. İşleri kolaylaştırmak yerine, daha karmaşık hâle getiriyorlar. Bu, kemik kırma noktasına varan partizan bir mücadeledir. Ama devlet başkanının KYB’den, bölge başkanının KDP’den olacağı noktasında bir mutabakat var derseniz, işler bu şekilde yürümez. Çünkü KDP’nin Meclis’teki sandalye sayısı KYB’nin sandalye sayısının iki katı ve KDP onlara bölge başkanlığını da vermekten çekinmedi. Bu mesele onların arasında çözümlenmek zorunda en nihayetinde.

  •   Irak’ta Bağdat zayıfsa bu Irak Kürdistan Bölgesi’nin güçlü olmasına, Bağdat güçlüyse bunun IKB’nin zayıflığına yol açacağına dair siyasi bir tablo ortaya koydunuz. Neden aynı anda her iki taraf da güçlü olmasın?

Cevap: Çünkü her iki taraf da birbirine karşı güvensiz. Birbirlerine güvenleri yok. İki taraf birbiriyle kötü niyetle uğraşıyor. Bu nedenle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, örneğin Irak hükümetinin güçlenmesi durumunda Bağdat’ın bölgeyi yok edeceğine inanıyor. Şu ana kadar Bağdat’ın Erbil’in deneyimlerinden memnun olduğuna dair bir emare yok. Bu nedenle Erbil, Bağdat’ın güçlü olduğu anda kendisini hedef

Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir